23 Nisan 2013 Salı

Dersaâdet Telefon Anonim Şirketi






Telefon Kitabı 

             Dersaâdet Telefon Şirketi tarafından hazırlanan ve yukarıdaki fotoğrafta kapağı görülen Telefon Kitabı'nda "...öyle bir teşebbüsdür ki idhal edildiği yerde kök salar. İş adamına elzemdir ve sâhabetü'l-beyt için bir suhûlettir." diye tanımlanan telefon, bulunuşundan kısa bir süre sonra İstanbul'da da kullanılmaya başlanmıştır. Bu amaçla 1881 yılında Posta ve Telgraf Nezareti'nin Soğukçeşme'deki dairesiyle Yenicami'deki ahşap postane binası arasına tek telli bir hat tesis edilmiş, bu hattın bir ucundaki Postane Müdürü odası ile diğer ucu Alay Köşkü'ndeki Posta ve Telgraf Nazırı İzzet Efendi'nin makamına Ader marka  birer telefon makinesi kurulmuştur. Ayrıca Alay Köşkü'nün hemen yakınında bulunan Telgraf Fabrikası'ndaki müdür odası ile fen kalemine de telefon bağlantısı tesis edilmiştir.



Posta ve Telgraf Nazırı İzzet Efendi
(Ülkemizde telefonu ilk kullanan kişilerden)




Ader marka telefon makinesi


Alay Köşkü

Gülhane Parkı'ndaki Telgraf Fabrikası

         Aynı dönemde Galata Millet Hanı'nda bulunan postane ile Yenicami'deki postane arasında, Galata'daki Osmanlı Bankası ile bankanın Yenicami'deki şubesi arasında telefon bağlantısı kurulduğu, Galata'daki Liman İşletmesi ile Kilyos'taki tahlisiye istasyonu arasındaki telefon hattının da yine aynı dönemde tesis edildiği bilinmektedir. 




Galata/Karaköy Postanesi


Türkiye Denizcilik İşletmeleri A.Ş./Dönemin Liman İdaresi

          Telefondan ve her nevi elektrik tertibatından pek hoşlanmayan o günkü yönetim henüz emekleme döneminde olan telefon kullanımına 1886'da yasak getirmiş, Liman İşletmesi ile Kilyos Tahlisiye İstasyonu arasındaki hattın dışındaki bütün hatları toplattırdığı gibi telefonun ev dahilinde kullanımına bile izin vermemiştir. Meşrutiyet'in ilanına kadar telefonla ilgili kitap okumanın bile yasak olduğu çeşitli kaynaklarda yer almaktadır. Buna karşılık kaçak yollardan telefon teçhizatını edinen bazı kişi ve kuruluşların olduğu, bunlar arasında Tarabya'daki Summer Palace otelinin de bulunduğu bilinmektedir.



Summer Palace oteli




      1908'de II. Meşrutiyet'in ilanıyla birlikte bu yasak kaldırıldıktan sonra 10 Mayıs 1909 tarihinde Sirkeci'deki Büyük Postane binasına kurulan 50 hatlık santral sayesinde telefon görüşmelerine yeniden başlanabilmiştir. Kısa bir sürede bu santralın yeterli gelmemesi yüzünden Fransa'ya bir adet 100, iki adet 25, bir adet 15, bir adet de 10 hatlık santral siparişi verilmiş ve satın alınan santrallar Beyoğlu, Pangaltı, Maliye ve Mebusan telgrafhanelerine kurulmuştur.



O günlerde İstanbul


       Sadece resmi kullanıcılara yönelik olarak genişletilmeye çalışılan telefon şebekesi talepleri karşılamaya yetmediği gibi işletilmesinde de zorluklarla karşılaşılmış, bu durumu gören yabancı sermayedarlar çeşitli defalar İstanbul'da telefon şebekesi kurup işletmek üzere imtiyaz talebinde bulunmuşlardır. Bunlardan Herbert Lows Webbe tarafından temsil edilen İngiliz, Amerikan ve Fransız sermayedarlarından oluşan bir grubun teklifi uygun bulunarak, İstanbul ve civarında 30 yıllığına telefon şebekesi kurup işletme imtiyazı 6 Mayıs 1911 tarihinde verilmiştir.





Şirketin Tahtakale'deki santral binası

Merkez Ofisi



Pozisyonlar


Eğitim Salonu

        Bu imtiyaz gereğince kurulan Dersaâdet Telefon Anonim Şirketi İstanbul-Tahtakale'de 9.600 hat, Beyoğlu'nda 6.400 hat ve Kadıköy'de 2.000 hat kapasiteli ve merkezi bataryalı Western Electric ürünü satralları tesis ederek 1913 yılının Şubat ayının son gününde hizmete açmıştır.




Beyoğlu Santral binası



Beyoğlu Santralı



02-Muayene Masası








Kadıköy Santralı


         Devam edecek ....
                 



İlk Türk telefon operatrisleri




Telefon operatrisleri toplu halde












1928 Telefon Rehberi



Sevimsiz bir doküman (!)
(Telefon faturası)



Sene 1929: Ankara-İstanbul arasında telefon görüşmeleri
başlayacak haberi gazetelerde  


Ve İstanbul telefon şebekesi satın alınır; Telefon Müdürlüğü kurulur...













21 Nisan 2013 Pazar

Gümüş İlkokulu






Gümüş İlkokulu'nun ilk hali


                 Safranbolu'da Cumhuriyet'le yaşıt bir ilkokul; Gümüş İlkokulu. Yörede çokça yetişen keçilerin kıllarının eğrilmesi ve dokunmasına yönelik bir imalathane olarak yapılmış, sonra da ilkokula dönüştürülmüş. İçinde kimler eğitim görmüş, kimler öğretmenlik yapmamış ki...




1940-1950'li yıllardaki hali


Kayıkçıoğlu tarlasından görünüm


1938 yılındaki öğrencileri


Öğretmenleri



Öğretmen ve öğrencileri
(x işaretli olan rahmetli Übeyde Hanım)





Bunlar da kumla oynayan öğrencileri



1950'li yıllardaki öğrencileri
(Öğretmeleri Übeyde Hanım ile)


1960'lı yıllardaki öğrencileri
(Öğretmenleri Hilmi Sertel ile birlikte)



1960'lı yıllardaki Müdürü: Ahmet Demiralp
(Rıfat Ilgaz'ın Hababam Sınıfı'ndaki ünlü tiplemelerinden biri)

Okulun karşısındaki Karaosmanlar evi
(Ev 1960'lı yıllarda Öğretmenimiz Mehmet Üstünsoy tarafından satın alınmış ve uzun süre kullanılmıştır)


    


Tac Mahal


Fotoğraf: Zoran Ristovski

Bulunduğu şehrin bir çok noktasından açıkça görülebilen Tac Mahal, Türk-İslam Mimarisi'nin en önemli yapıtları arasında yer almaktadır. Dünyada aşk için dikilmiş en büyük ve en güzel anıt olarak kabul edilen bu türbe, Şah Cihan’ın büyük bir aşkla sevdiği eşi Ercümend Banu Begüm'ün doğum sırasında ölümü üzerine, onun anısına yaptırılmıştır.

            Yapının mimarları; Mimar Sinan’ın talebelerinden Mehmet İsa Efendi ve Mehmet İsmail Efendi ile yazıları yazan Hattat Serdar Efendi, eserin yapımı için Şah Cihan tarafından İstanbul’dan davet edilmişlerdi. 1632'de inşasına başlanan eser, 20 yıl sonra 1652'de tamamlanmıştır.

Fotoğraf: Zoran Ristovski

            Tac Mahal'in yapımında parlak, ince mavi damarları olan beyaz mermer kullanılmıştır. Aynı mermerden yapılan ve yerden yüksekliği 82 metre olan kubbe, Mimar İsmail Efendi tarafından yapılmış ve 1648 yılında tamamlanmıştır. Kubbe üzerinde altınlı bir alem vardır. Türbenin beyaz mermerden 4 minaresi vardır. Anıtın dört yanına Hattat Serdar Efendi tarafından Yasin suresinin tamamı yazılmıştır. İnşaatta çok sayıda ustanın da yanı sıra, günde 20 bin işçi çalışmıştır.



Unutulmayan bir başka yapıt: Avaramu 




Alessandro Volta



Volta

               1791'de İtalyan anatomist Luigi Galvani bakır ve çinko gibi iki farklı metalin derisi yüzülmüş ve kafası kesik ölü bir kurbağanın adale ve sinirlerine belli bir noktada değdirildiğinde, krbağanın bacağının bir süre kımıldatabildiğini gözlemlemişti. Bu elektrokimya olayına hayvan elektriği adını veren Galvani olayın kurbağanın beyninden kaynaklanan ve adelelere depolanan canlılığa ilişkin bir özelliğinden oluştuğunu iler sürmüştü.



Pavia


Milano


                İtalya'da Pavia Üniversitesi hocalarından Alessandro Volta bu görüşte değildi. Ona göre hayvan elektriği bir uydurmacadan başka bir şey değildi ve elektrik enerjisi hayvanın asit içeren kimyasının değdirilen metallere girdiği reaksiyon sonucu ortaya çıkıyordu. Bu düşüncesinden yola çıkan Volta asidik ortamlarla ayrılmış bakır ve çinko disklerden oluşmuş tepeleme bir yığmadan sürekli elektrik enerjisi üreten pilin ya da elektrik bataryasının mucidi olmuştu. Pilin İtalyancası Pila olup, yığma tepe anlamına gelmektedir. 
         


Volta'nın deney masası


                 Pilin bulunuşu iki bin yıldır elektrikle manyetizmanın birbirinden farklı iki olduğu ortadan kaldıracak ortamı sağlamış ve 1820'de Danimarkalı bilim adamı Hans Chiristian Oersted elektrik bataryası kullanarak yaptığı deneylerden birinde elektrik akımının geçtiği telin yakınında bulunan pusulanın ibresinin saptığını gözlemesi büyük bir çığır açmıştır.




Pavia Üniversitesi




Pavia Üniversitesi'ndeki saat kulesi


İtalya denildiğinde ilk anımsananlardan...




















Takiyüddin




Gözlemevi

TOPHANE

         16. yüzyılda ünlü Türk Astronomu Takiyüddin (1526-1585) tarafından İstanbul’da Tophane sırtlarında kurulan gözlemevinin bilim tarihinde önemli bir yeri bulunmaktadır. Copernicus daha sinüs, kosinüs, tanjant ve kotanjantın sözünü dahi etmezken bunların cetvellerini hazırlayan Takiyüddin, 1556’da kaleme aldığı el-Kevâkib el-Düriyye adlı eserinde “dakika taksimatı”ndan söz etmiş, astronomik gözlem yapabilecek çeşitli aletler geliştirmiş, güneş saatleriyle mekanik saatler yapmış ve başta optik olmak üzere çeşitli alanlarda araştırmalarda bulunmuştur.





Güvenilmez astronomik çizelgelerin yerine gözlemlere dayanan yenilerini koymak üzere kurduğu gözlemevinin ömrü ne yazık ki fazla uzun olamayan Takiyüddin’in kullanmış olduğu astronomik aletlerden biri de uzaktaki nesneleri yakınlaştıran optik bir alettir. Kitâbu Nur Hadakat el-Ebsâr ve Nûr Hadîkat el-Enzâr (Göz ve Bakış Bahçelerinin Işığı Üzerine Kitap) adlı eserinde uzakta bulunan nesneleri en ince ayrıntılarıyla gösterebilen ve ufuktaki gemilerin yelkenlerini bir ucundan tek bir gözle bakıldığında görülebilecek bir mercek yaptığından söz etmektedir. Takiyüddin’in yaptığı bu aletin teleskop olarak nitelenmesi mümkün olmakla birlikte, bu aletin Eski Yunanlılar tarafından yapıldığını ve İskenderiye Kulesi’ne yerleştirildiğini söylemesi, bilinen kaynaklarda ise İskenderiye Kulesi’nde böyle bir aletin bulunduğunun belirtilmemesi, bu aletin çok eski dönemlerden beri kullanılmakta olan gözlem borusu olduğu daha akla yakın gözükmektedir.



20 Nisan 2013 Cumartesi

Beşiktaş






         Çeşitli tarihçilere ve Beşiktaş'ın sakinleri arasında yaygın olan ve yazılı kaynaklarla da desteklenen bir teze göre, Barbaros'un gemilerini bağlamak üzere diktirdiği beş taş direk anlamında beş taş veya beşik taşı 'ndan bozularak bugünkü adını aldığı kabul edilen Beşiktaş'ın, eskiden, Kune Petro (taş beşik), İasonion, Sergion ya da Dafne olarak adlandırıldığı iddia edilir.

         İlkbaharda donanmanın Akdeniz'e eksiksiz olarak açılabilmesi için gereken hazırlıklar kış aylarında yapılmaya başlanırdı. Genellikle Mayıs ayında Akdeniz'e açılan donanma yaz mevsimini denizde geçirdikten sonra (yaklaşık yedi ay) Ekim ayının sonlarında veya Kasım ayının başlarında tersaneye geri dönerdi. Ancak savaş durumu gibi gerekli hallerde donanma denizde kalırdı. Kışın tersaneye gelen gemilerin yelkenleri çıkarılarak, ambarlara kaldırılır ve gemiler ilkbahardaki sefer mevsimine Haliç, Sinop, İzmit ve Gelibolu gibi tersanelerde inşa veya tamir edilerek hazırlanırlardı.

Kalyon neferi

         Nisan ayının başlarında Tersane-i Amire'deki gemilere tekrar yelkenleri takılarak donatılırken, kışın sefer için kendilerine emirler gönderilen derya beylerinin gemileri baharın yaklaşmasıyla yavaş yavaş Beşiktaş önünde toplanırlar ve geleneğe göre Hıdrellez günü denize açılmaya hazır hale gelirdi.

Göke

Beşiktaş Deniz Müzesi


Beşiktaş Posta Kartı
"Size güzel ve mutlu bir yıl dilerim"


Beşiktaş ve Barbaros


Beşiktaş Tramvayı

 
 
Bu da şarkısı...