13 Aralık 2012 Perşembe

Deniz Fenerleri



        Akdeniz’den başlayıp Karadeniz’de biten bir sefer yerkürede olabilecek en zıt deniz koşullarından geçtiğinden, bilinen en eski deniz fenerinin, Karadeniz kıyısındaki kolonilere gidip gelen gemi sayısının arttığı bir dönem olan İÖ 7. yüzyılda Çanakkale-Kumkale’de yapıldığına ilişkin çeşitli kanıtlara rastlanmaktadır. Buna karşılık, İskenderiye açıklarındaki Pharos adasına Knidoslu mimar Sostratus tarafından İÖ 285-246 yıllarında inşa edilen ve kaidesiyle birlikte 135 metre yüksekliğinde olan deniz feneri sadece Dünyanın Yedi Harikası’ndan biri olarak tanımlanmakla kalmamış, bulunduğu adanın adı bir çok dilde deniz feneri olarak kullanılır hale gelmiştir.         
         Sanayi Devrimi’nden kaynaklanan üretim artışıyla birlikte gemi yapımında demir ve çeliğin kullanılmaya başlanması, buna paralel olarak deniz yoluyla taşınan yük ve yolcu sayısının artması, bu artışın deniz kazalarını da arttırması sonucunda tehlikeli geçitlerde ve suyollarında seyir güvenliğini sağlayacak ilave önlemlerin alınması zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla, üç metal şebeke olarak adlandırılan elektrikli telgraf, demiryolu ve buharlı gemilerin 19. yüzyılda dünyayı küçültmesi seyir güvenliğinin en önemli elemanlarından biri olan fenerlerin sayısının artmasına da neden olmuştur.
          Enerji kaynakları ve optik alandaki gelişmelere paralel olarak fenerlerde önce bitkisel ve mineral yağlar kullanılmış, ışığın etkisini arttırmak için de Teuler ve Borda aynalarından faydalanılmıştır. 1822’de Fransız bilim adamı Augustin Fresnel bir mercek sistemi geliştirerek fener ışıklarının görünürlük erimini oldukça arttırmış, 1859’dan itibaren de deniz fenerlerinde elektrik arkından elde edilen ışık kullanılmaya başlanmıştır. Sabit ışıktan kesikli ışığa geçilmesi ve değişik renkli ışık kullanımıyla birlikte fenerlerin optik donanımı önemli ölçüde geliştirilmiştir.


         Ülke kıyılarına bugünkü anlamda fener kurulması çalışmalarına 1839’da Tersane-i Amire tarafından başlanılmıştır. İlk dönemlerde Boğaziçi yalılarında bulunan bir kaç fener ile Ahırkapı, Fenerbahçe, Kızkulesi, Rumeli, Anadolu ve duba fenerleri doğrudan doğruya Bahriye Dairesi tarafından işletilmiştir. Kırım Savaşı sırasında gemilerin Türk Boğazları’nın Karadeniz girişini daha iyi görmeleri için ilk olarak Anadolu ve Rumelifeneri köylerinin bulunduğu yerlerdeki fenerlerin yenilenmesi gündeme gelmiş ve Anadolu Feneri ile Türkeli Feneri 15 Mayıs 1856’da hizmete verilmiştir. Daha sonra Fransızlarla imzalanan imtiyaz sözleşmesi kapsamında ülke kıyılarına tesis edilmeye başlanan fenerleri 1 Ocak 1938’de Fransızlardan satın alınarak, idaresi o dönemde yeni kurulan Denizbank Umum Müdürlüğüne verilmiştir.






Şile Feneri














Hiç yorum yok:

Yorum Gönder